BEN BİR TÜRK EVLADI OLARAK KENDİSİ İLE GURUR DUYUYORUM.
>>> HAFIZ SADEDDİN KAYNAK <<<
Sâdeddin Kaynak 1895 yılında İstanbul'da doğdu.Babası Fatih Câmii hocalarından Ali Alaeddin Efendi,annesi Havva Hanım'dır.İlk zamanlarında Hâfız Sâdeddin Bey olarak tanınmıştır.Bulunduğu semtte ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra ilâhiyat fakültesinden mezun oldu.Balkan Savaşı'nın çıktığı yıllarda (1912),"İlâhiyat Zabiti" olarak askerlik görevini yapmak üzere Diyarbakır'a gönderildi.Bu münasebetle Elazığ,Harput,Malatya,Mardin gibi illerimizi dolaştı.İstanbul'a döndükten sonra çalışmalarını kişisel çabası ile sürdürdü.Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra,o yıllarda adını duyurmuş bir sanatkâr olarak birkaç kez Çankaya Köşkü'ne çağrıldı.Atatürk'ün emri ileKur'an-ı Kerîm'in savaşla ilgili âyetleri üzerine ordu komutanlarına konferans verdi.
1926 yılında plâk doldurmak üzere Berlin'e,çeşitli tarihlerde Viyana,Paris ve Milano'ya gitti.Türkiye'de de plak doldurdu.1953 yılında Sultanahmed Câmii ikinci imamlığına tayin edilmişti.Beyin kanamasına bağlı olarak 1955'de sol tarafına felç geldi.Son yıllarının Kadıköy Koşuyolu'nda bulunan iki katlı evinde hasta olarak geçirdi.Bu sıralarda nota defterini her mûsıkî severin yararlanmasına açmıştı.Mûsıkîşinas dost ve arkadaşlarının ziyaretinden memnun olur,en yakın arkadaşlarının aramamasından yakınırdı.Hastalığı ağırlaşınca Haydarpaşa Numûne Hastahanesi'ne kaldırıldı.Nihayet 3 Şubat 1961'de burada öldü.4 Şubat 1961 Cumartesi günü Nuruosmaniye Câmii'nde kılınan cenaze namazından sonra,tekbir ve ilâhilerle Topkapı Merkezefendi Mezarlığı'nda toprağa verildi.Zehra Hanım'la evli olan Kaynak,dört çocuk babasıydı.
Sesinin güzelliği çok küçük yaşlarında çevresinin dikkatini çekerek ilk mûsıkî derslerine Hâfız Melek Efendi'den ilâhi meşk ederek başladı.Bununla yetinmeyerek,o zamanlar Darüşşafaka'da műsıkî öğretmeni olan Kâzım Uz'dan yararlandı.Daha sonra Şeyh Cemal Efendi'ye devam ederekDurak,İlâhi ve dört-beş fasıl meşk etti.Kendi ifadesine göre bu hocasından geçtiği ilk eser Tab'i Mustafa Efendi'nin Bayati makamındaki Ağır Semaisiymiş.Hattat ve neyzen Emin Efendi'den de yararlanmıştır.Başlangıçta nota bilmeyen,bestelerini başkalarının notaya aldığı Kaynak,sonraları eserlerini bizzat notaya alacak kadar nota öğrendi.Kimseden ders almadan ,önce bildiği eserleri notaya alarak geliştirdi.Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi,düzenli bir mûsıkî eğitimi görmemesine rağmen mevcut kabiliyetini kullanarak bu sanatta ilerlemeyi başardı.Her ne kadar plâklar doldurmuş,şarkılar ve gazeller okumuş bir kimseyse de Sâdeddin Kaynak'ı bir ses sanatkârı olarak düşünmek doğru değildir.Onun Türk Műsıkîsi'ndeki yeri bestekârlığıdır.
Sâdeddin kaynak bestekârlığa,1926 yılında Berlin'e giderken yol arkadaşı olan "Hicran-ı elem....." sözleri ile başlayan bir şiirini Hüzzam makamından besteleyerek başladı.Eserleri hakkında bir değerlendirme yapmadan önce,onun bestekârlığını birkaç yönden ele almak ve incelemek gerekir.Çünkü,hakkında en çok tenkide neden olan film şarkıları bestekârlığının elbette bir gerekçesi vardı.
Kaynak,mûsıkîmizin ustalarının henüz hayatta bulunduğu yıllarda geleneklere bağlı sanatkârlardan ders alarak bu sanatın içine girmiş,yeteneği ve merakı ile bilgisini giderek geliştirmişti.Bu nedenle mûsıkîmizdeki beste formlarının geleneklerine uymuş,büyük-küçük her formda gerçekten sanatlı ve güzel eserler vermiştir.Bu eserlerinden çok film şarkılarının üne kavuşması Kaynak için bir talihsizlik olmuştur.O halde bu film şarkılarını ileri sürerek,bugünkü yoz mûsıkîye zemin hazırladığını söylemek bir ölçüde büyük haksızlık olur.
Bunu toplumsal gelişmelerde ,geniş halk kitlelerinin műsıkî zevkinin basite kaymasında aramak gerekir.Ayrıca sinema sanatı gibi hem göze,hem de kulağa seslenen bir olayın etkisi yabana atılacak gibi değildir.Kaldı ki o yıllarda "Kanto" ve benzeri mûsıkî akımları vardı ve "Arabesk" denen yoz müzik büyük ilgi görüyordu,Kaynak,buna da hiç itibar etmemiştir.
İkinci olarak doğu illerimizde vatanî görevini yaparken,çok zengin ve renkli folklorik özelliği olan bu yörelerde incelemeler yapmıştı.Halk Mûsıkîmizin bölgesel motiflerini derinlemesine incelemiş,bu motifleri sanatkâr benliğinde yoğurarak bir form ortaya koymuş,şarkı ile türkü arası bir özellik taşıyan üslûbunu eserlerinde ustalıkla kullanmıştır.O yörelerin özelliği olan uzun havaları ve Hoyrat ezgilerini bazen ritmli,bazan resitatif olarak pek çok eserine yansıtmıştır.Bu gibi eserleri bestelerken yine bu yörelerde çok kullanılan Hüseyni,Gerdaniye,Muhayyer gibi makamları seçmiş,çoğuna "Dağî"özellik vermiştir.Güneş,Fırat,Gurbet Mektubu(Göresin mi geldi beni meleğim ?), Ağlarım çağlar gibi,Batan gün kana benziyor,Bağrıma taş basaydım v.b. eserlerinde bütün yansımalarını,renk ve kokularını bulmak mümkündür.
Filmcilik o yıllarda Avrupa ve Amerika'da hızla ilerlemiş,pek çok dünya klasiği filme alınmış ve müzikaller çok moda olmuştu.Ülkemizde de buna karşı bir heves başlamıştı.II.Dünya Savaşı çıkınca hem bu endüstri durdu,hem de çevrilmiş olan filmler gelmez oldu.İşte bu sıralarda Mısır'da bu tür filmlerin çok kötü kopyaları yapılıyor,ucuz fiyatla Türkiye piyasasına sürülüyordu.Bu arada dublaj sanatı gelişerek filmler türkçeleştirildiğinden filmlerin müziğinin de türkçeleştirilmesi uygun görülmüştü.Sâdeddin kaynak bu ihtiyaçtan yola çıkarak Seksen beş Arap filmini ayrıca Allah'ın Cenneti,Kahveci Güzeli,Yavuz Sultan Selim ağlıyor gibi Türk filmlerini de seslendirdi.Bu gibi filmlerin orijinalinde müzikli bölümlerin süresi çok uzundu;bizim beste şekillerimiz bu süreye yetmiyordu.Ayrıca eserlerin sözleri filmin konusu ile ilgili olmalıydı.Böylece Vecdi Bingöl devreye girerek eserlerin sözleri ona sipariş edildi.Bol aranağmeli,usűl ve makam geçkili,geleneksel beste şekillerine benzemeyen yepyeni bir form olan film müziği bestekârlığı doğmuş oldu.Seslendirdiği ilk film "Leyla ile Mecnun" dur. Bütün bu noktalar ve bu gerçekler göz önüne alınacak olursa,Sâdeddin Kaynak'ı üç açıdan incelemek gerekir;
Birinci açıdan,bestekârlık geleneklerimize bağlı olarak büyük ve küçük formlarda eserler veren büyük bir bestekârdır.
İkinci yönden,halk mûsıkîmizin geleneksel şekillerini,sanat műsıkîmizin duyuş ve anlayışı ile yorumlayan bir sanatkâr olarak dikkati çeker.
Üçüncü yönden ise,bazı zorunluluklar ve ihtiyaçtan ileri gelen film müziği bestekârı olarak görünmesidir.
Bazı revülerin müzikli bölümlerini de bestelemiştir.Dinî mûsıkî eserleri de vardır.İlâhi bestekârlığında da başarılıdır.Çok verimli bir bestekâr olmasına rağmen eserlerinin tam bir listesi yoktur.
O günler olduğu gibi bugün de çok popüler olan Kaynak,tek başına ve Hafız Kemal Efendi ile plak doldurmuştur.Plağa okuduğu ilk eser Mustafa İzzet Efendi'nin Bayati makamındaki Durak'ıdır.Eserlerinin çoğu plaklara okunmuş;Münir Nureddin Selçuk,Safiye Ayla,ve Müzeyyen Senar'ın seslendirdiği eserleri satış rekorları kırmıştır.Zaten kendisi de bu sanatkârları Sever,bu sanatkârların okumasını istermiş.Bilinen eserlerinin 5 ilâhi,3 gazel Plağı,2 beste,1 marş bestesi ile şarkı,türkü,fantezi ve film müziği eserleri olarak
Yüzseksen eserden meydana geldiği söylenir.
USTA BESTEKARDAN BİR KAÇ ESER;
http://www.youtube.com/watch?v=bLrCWggxRWI
GÖNLÜM SEHER YELİ GİBİ
Gönlüm seher yeli gibi daldan dala essem diyor
Coşsam bahar seli gibi setler yıkıp geçsem diyor
Hazân vakti erişmeden ecel gelip yetişmeden
O çeşmeden, bu çeşmeden kana kana içsem diyor
Gönlüm seher yeli gibi daldan dala essem diyor
Coşsam bahar seli gibisetler yıkıp geçsem diyor
Bugün gördüm iki civan, dizimde kalmadı derman
Biri candır, biri cânân, hangisini sevsem diyor
Gönlüm seher yeli gibi daldan dala essem diyor
Coşsam bahar seli gibi setler yıkıp geçsem diyor
http://www.youtube.com/watch?v=7CeE4g2VCcA
GÖNLÜMÜN İÇİNDEDİR
gönlümün içindedir gözden ırak sevgilim
çekilmez biçimdedir bu iftirak sevgilim
gözüm yolda gönlüm sende
tahammül kalmadı bende
yok mu acep bir bilen de
seni nerde bulayım
gökte mi yerde misin?
ya kimlerden sorayım
sonsuz seferde misin?
sanma ki cefasızım
aşkımda vefasızım
sana ilk sözümdeyim sevgilim
ahdımda riyasızım sevgilim
http://www.youtube.com/watch?v=5LFLm_LLe3g
Müziksiz Kalmayın.
Saygılarımla.
HAMAMiZADE İSMAİL DEDE EFENDİ: Bilinen Adıyla DEDE EFENDİ...
Değişim döneminin en önemli bestecisidir. Usul anlayışıyla ilgili ilkleri ve tüm türlerde eser vermesi ile geleneksel müzik anlayışında en önemli bestecidir.
Geleneksel müzikte doruğu yakalamış ve Mızıka-i Humayun dan sonra diğer aralıkları da kullanmıştır.(geleneksel müzikte atlamalı sesler kullanılmaz arkadaşlar. hep sıralı sesler yani ikili aralıklar kullanılır.Dede Efendi atlamalı zıplamalı sesleri kullanarak geleneksel müzikte büyük değişikliklere imza atmıştır. belirteyim yanii
Örneğin Rast Kar-ı Nev inde 6 lı hatta 7 li aralıklar kullanmıştır. O zamana kadar 6/8 lik usuller zaman zaman görülse de 3/4 lük usulü ilk kez kullanan bestecidir. Örneğin "yine bir gülnihal..."
O zamana kadar en çok ayin-i şerif besteleyen bestecidir. Bulduğu makamlar nedeniyle önemlidir. Bu makamlar: Araban-ı Kürdi, Hicaz Buselik, Saba Buselik , Neveser ve Sultaniyegah makamlarıdır. Bu makamlardan Neveser ve Sultaniyegah makamları çok önemlidir.
Dede Efendi'nin en önemli özelliği hem dünyasal hem inançsal türlerde ve toplumun tüm katmanları için eserler vermiş olmasıdır.
Elimizde 260 ın üzerinde eseri vardır.
İşte Dede Efendimiz
Ruhu şaadolsun...
Baktım ve size iki eserini ayarladım
Bitanesi en bilindik eserlerinden biri olan usul anlayışıyla bir ilk olan " yine bir gülnihal " diğeriyse benim çok sevdiğim bi eser, eminim sizde seviceksiniz yada benim için katlanıcaksınızz
"mah yüzüne aşıkanım"
iyi dinlemeler
http://www.youtube.com/watch?v=3GlTRJp4pdw
http://www.youtube.com/watch?v=hnsTd0n9tvc